call 2
f. 1. (out) seslenmek, çağırmak; bağırmak: Did you just call me? Bana demin seslendin mi? He called out for help. ´´İmdat!´´ diye bağırdı. 2. uğramak; (on) (birine) uğramak; (at) (bir yere) uğramak: He calls once a day. Günde bir defa uğrar. Let´s call on Demet. Demet´e uğrayalım. Does this boat call at Gökçeada? Bu gemi Gökçeada´ya uğrar mı? 3. telefon etmek: When did you call me? Bana ne zaman telefon ettiniz? 4. (out/off) söylemek, yüksek sesle okumak: He called out the names of the winners. Kazananların isimlerini yüksek sesle okudu. 5. çağırmak, davet etmek: We´ll call him as a witness. Onu tanık olarak çağıracağız. Call the witness to the stand. Tanığı kürsüye çağırın. 6. (toplantı, seçim, grev v.b.´nin yapılacağını) ilan etmek. 7. uyandırmak. 8. isim koymak; diye hitap etmek: What shall we call him? Ona hangi ismi koyalım? Her real name´s Fatma but they call her Fatoş. Gerçek adı Fatma, fakat kendisine Fatoş diyorlar. 9. demek, düşünmek, saymak; iddia etmek: Do you call this dump beautiful? Bu çöplüğe güzel mi diyorsun? He called her a dumbbell. Ona kaz kafalı dedi. How can you call yourself a friend of mine? Benim dostum olduğunu nasıl iddia edebilirsin? 10. (bir miktarı) yuvarlak bir sayıya çevirmek: Your bill´s 5,150,000 TL; let´s call it 5,000,000 TL. Hesabınız 5,150,000 TL tutuyor; buna yuvarlak hesap 5,000,000 TL diyelim.